Korkarak Yaşıyorsan
Öyle bir hayat
yaşadım ki;
Cenneti de gördüm cehennemi de
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım
ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken
hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol
vermişler ki;
Okudum, okudum anlamadım.
Okudum, okudum anlamadım.
Öyle bir hayat
yaşadım ki;
Son yolculukları erken tanıdım
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş
ki zaman
Hep acele etmem bundan anladım.
Hep acele etmem bundan anladım.
Kendi kendime
konuştum bazen evimde
Hem kızdım, hem güldüm halime.
Hem kızdım, hem güldüm halime.
Sonra dedim ki,
Söz ver kendine!
Söz ver kendine!
Denizleri seviyorsan,
Dalgaları da seveceksin.
Dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan,
Önce sevmeyi bileceksin.
Önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan,
düşmeyi de bileceksin
düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan,
Yalnızca; hayatı seyredersin...
Yalnızca; hayatı seyredersin...
Nasıl sözler bunlar, ne kadar anlamlı. Müzik, sözler, şarkı ve ses. Muhteşem kombinasyonun sonucu bu şarkı.
Korkarak yaşıyorsan
yalnızca hayatı seyredersin... O kadar, kısa ve net. Müthiş.
Bu sözleri Şebnem
Ferah'tan duymuştum; daha sonra diksiyon kursunda şiir çalışması yaparken bir
de gördüm ki bu Nietsche'nin şiiriymiş.
Şebnem'e olan
hayranlığımda bir değişiklik olmadı elbet. Kaldı ki bu sözlerin Şebnem'in
ağzından çıktığına hiç şaşırmazdım.
Her zaman
sözlerindeki derinliği sezmişimdir ve hepsinde bir yaşanmışlık, bir duygu
vardır sözlerinin.
O yüzdendir ilkokul
dördüncü sınıftan beri ona hayranlığım. Müzik ruhuna onunla kapıldığım için çok
şanslıyım velhasıl.
Neyse, Nietsche'nin
şiirini(!) paylaşayım derken yine bir şok! E bu şiir Nietsche'nin
değilmiş.
Uzun uzun tartışmalar
olmuş farklı farklı forumlarda. Okudum çoğunu tatmin olamadım.
İkna olmuştum çünkü
bu şiirin Nietsche'nin olduğuna. Hatta sevgilisi Salome'ye yazmış. Derken bir
yazı dikkatimi çekti.
Bir vatandaşımız o
kadar sıkılmış ki bu tartışmadan, "Nietsche Ağlarken" adlı
kitabın yazarı, bilim adamı İrvin Yalom'a mail atmış. Konuyu
açıklamış.
O da üç saat sonra
dönüt vermiş:
Dear ozlem, this cant
be written by Nietzsche, i've never seen it before -- Irvin Yalom"
(Sevgili Özlem bu şiir Nietsche tarafından yazılmış olamaz, daha önce hiç
görmedim.)
Bu sefer bende yine
'disequilibrium' durumu oldu. Yani memnun kalamadım yeni bilgilerimden
equilibrium haline geçemedim.
Sonuç olarak, benim
de hoşuma giden, bu sözler Şebnem Ferah’ın sözleri olduğuydu. (işte bu J )
Bugün zaten porselen
ve seramiğin ayrı şeyler olduğunu öğrendiğimde de aynı şeyi hissetmiştim.
Yıllardır çok da üzerine düşünmediğim ama aynı olarak bildiğim şeyler
farklıymış meğer.
Hoş, bu durum şimdi
bildiklerimin yanlışlığına ileride rastlayacağımdan daha az etkili olamazdı ama
yine de insan bir garip oluyor.
Farklılarmış
bahsettik madem kısa bir paragraf ekleyeyim dedim öğrenelim neymiş.
"İki ürün grubunun da, gerek
hammaddeleri ve gerekse üretim şekilleri tamamen farklıdır.
Bu farklılıklar, ürün özelliklerine
yansımaktadır. Seramik ürünlerin pişirim sıcaklıkları porselen ürünlerden daha
düşük olduğu için, poroz (su geçirgen) ürünlerdir.
Bunun sonucunda, seramik ürünlerde uzun süreli
kullanımlarda, su emmesinden kaynaklanan sır çatlakları ortaya çıkar.
Ayrıca, pişirim sıcaklığının düşük olmasından
dolayı, sır sert bir darbeyle çatlayabilir. Bir diğer fark ise, seramik ürünler
ışığı geçirmezken, porselen ürünler ışık geçirgenliği özelliğine
sahiptirler."
Bir şiirden, şarkıdan buralara gelmek beni de şaşırttı sevgili takipçi fakat doğaçlama bir yazı da ancak bu kadar olur herhalde.
*Mutluluğu yakalamak ve bırakmamak ümidiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder